İran, Orta Doğu’nun dinsel ve mezhepsel çeşitliliğiyle öne çıkan, siyasi açıdan en karmaşık ülkelerinden biridir. 1979 İran İslam Devrimi’nden sonra, doğal kaynak zenginliği ve teokratik rejimin karar alma süreçlerindeki etkisiyle ülke sürekli hareketli dönemler yaşadı. Mayıs 2024’te, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin hayatını kaybetmesiyle birlikte, ülke yeni bir çalkantılı döneme girdi. Zira Reisi ve beraberindeki heyet, 19 Mayıs’ta bir helikopter kazasında hayatını kaybetmiş ve Anayasa gereği tüm yetkiler cumhurbaşkanı yardımcısı geçmişti. Cumhurbaşkanı yardımcısı ise ülkeyi tekrar seçime götürmüştü.
Adaylık sürecinde 80 kişi cumhurbaşkanlığı için başvuruda bulundu. Ancak Anayasayı Koruyucular Konseyi, sadece 6 kişinin adaylığını onayladı. Seçimlere bir gün kala iki muhafazakâr adayın çekilmesiyle yarış 4 aday arasında geçti. Resmî verilere göre 28 Haziran’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde katılım %39 civarındaydı, bu da İran seçim tarihinin en düşük katılım oranı olarak kaydedildi. İran’da seçim süreçleri her zaman kapalı bir sistemde yürütüldüğünden, gerçek katılım oranını bilmek ve ölçmek zordur. Gerçek rakamlar, açıklanan oranın çok altında olabilir.
Müesses nizamın süreci yönetmesi ve adayları belirlemedeki etkisi nedeniyle İran’da seçimlere katılım sürekli düşüş göstermektedir. 2020’deki meclis seçimlerinde katılım %42’de kalmış, 2021’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise %48’lik bir katılım oranı görülmüştü. İbrahim Reisi, %42 oy alarak 1979 İslam Devrimi sonrasında en düşük oyla seçilen cumhurbaşkanı olmuştu. Bu yılki seçimlerde katılım oranının %39’a düşmesi, İran halkının seçim süreçlerine olan ilgisinin giderek azaldığını gösteriyor.
İran’daki son cumhurbaşkanlığı seçimleri, ülkedeki siyasi atmosferin ne kadar karmaşık ve gergin olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Katılım oranının %39’da kalması, İran devletinin tüm siyasal, ekonomik ve medya gücüne rağmen halkı sandık başına getirme çabalarında başarısız olduğunu gösteriyordu. 62 milyon seçmenin olduğu bir ülkede, sadece 24 milyon kişinin oy kullanması, ciddi bir siyasal meşruiyet krizinin varlığını, halkın rejimden kopuşunu ve cumhurbaşkanlığı makamının herhangi bir değişim getiremeyeceğine yönelik inancını açıkça ortaya koyuyordu. Bu kopuş, İran’da yaşayan tüm siyasi, etnik ve mezhebi kesimler için geçerliydi.
Seçimlerde hiçbir aday %50+1 barajını aşamadığı için cumhurbaşkanı seçilemedi. Artık gözler 5 Temmuz 2024 tarihinde yapılacak ikinci tur seçime çevrilmişti. İkinci turda yarışacak iki aday vardı: Biri, muhafazakâr kanadın önemli ismi ve İran-Irak Savaşı gazisi Said Celili. Diğeri ise daha ılımlı tavrıyla bilinen deneyimli siyasetçi ve eski sağlık bakanı, reformist kanadın adayı Mesut Pezeshkian.
Ülkenin dini ve siyasi lideri Ayetullah Ali Hamaney, seçimleri yakından takip ediyor ve büyük olasılıkla desteği muhafazakâr aday Said Celili’den yana. Bu durum, ikinci turda seçimlere olan ilgiyi artırabilir. İlk turda sandığa gitmeyen birçok kadın ve genç, sistemin desteklediği adayı protesto etmek için oy kullanmamıştı. Ancak, ikinci turda farklı bir tablo ortaya çıkabilir. Her ne kadar ülkede herhangi bir değişim olmayacağını bilseler de, bu kez reformist aday Mesut Pezeshkian’a yönelmeleri mümkün.
Cumhurbaşkanlığı Yarışı ve Politika Üretiminde Çıkmazlar
İran’da yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhafazakâr aday mı yoksa reformist kanadın adayı mı seçilecek sorusu, ülkenin iç ve dış politikasında ne gibi değişimlerin olacağı tartışmasını da beraberinde getiriyor. Eski nükleer müzakereci ve manevra uzmanı Said Celili gibi muhafazakâr bir adayın seçilmesi halinde, İran’ın Batı’ya daha sert bir tavır alacağını düşünenler yanılıyor olabilir. İran’ın karşılık verme krizi çok çetrefilli bir hale gelmiş durumda. İranlı politikacılar, gerilim çemberinin genişleyerek bir savaşa dönüşmesini istemiyorlar. Bölgesel çatışmaların geniş çaplı savaşlara dönmemesi, başta ABD olmak üzere Batı’nın da arzuladığı bir durum. Ancak asıl sorun, İran iç siyasetinin en etkili kutbu olan muhafazakârların Batı’ya ders vermek niyetinde olması.
Kim seçilirse seçilsin, yeni cumhurbaşkanı, ülkede tıkanmış politika üretim mekanizmasını ikna etmekle uğraşacak. Seçilen cumhurbaşkanı ya pes edecek ya da görev süresinin dolmasını bekleyecek. Öte yandan, Tahran’ın gelinen noktada Batı’yla ve özellikle İsrail’le çekişme konusunda bazı kararlar vermesi gerekiyor. Gerilimin ne derece artacağı ve İran’ın bu konuda hangi imkanlara sahip olacağı gibi sorular, gelecek yönetimin gündemini meşgul edecek. Ekonomik ve sosyal krizler, İran’ın dış politikadaki manevra alanlarını da kısıtlıyor.
Reformist aday Mesut Pezeskiyan’ın seçilmesi halinde ise, daha çok ülkedeki sosyal ve ekonomik bunalıma odaklanacağını düşünmek doğru olur. Pezeskiyan’ın dış politikaya dair ılımlı bir reçetesi olsa bile bu, ülkedeki muhafazakâr siyasi aklın süzgecinden geçmek zorunda kalacak. Bu nedenle Pezeskiyan’ın seçilmesi, İran dış politikası anlamında bazı politikaların hayata geçirilmesini garanti etmiyor.
Sonuç olarak, seçimde katılım oranı bize çok şey söylüyor. İran’daki seçim sonuçları ve sandığa yansıyan görüntüler, halkın sistemden kopuşunun bir ispatı. İranlılar şundan emin: Cumhurbaşkanlığı koltuğuna kim oturursa otursun, ülkede bir şey değişmeyecek. Çünkü her şey dini ve siyasi lider Ali Hamaney’in iki dudağının arasında olup bitiyor.