Demokrasinin Kırılganlığı ve Geleceğe Dair Bir Projeksiyon

tarafından Editöryal

Binlerce yıldır insanlık tarihinin bir parçası olan ve hala tartışılan bir konsept, demokrasi. Çoğumuz, hayatımızın her alanında olan bu konseptin, bu fikrin, Antik Yunan şehir devletlerinden çıktığını okuduk. Fakat 2009 yılında yayınlanan John Keane’in The Life and Death of Democracy adlı kitabı, demokrasinin temellerinden olan, bir araya gelerek politik meseleleri konuşup karara bağlama veya halk meclisleri diyebileceğimiz bu prensibin Antik Yunanlardan binlerce yıl önce MÖ 3000’li yıllara, Mezopotamya şehir devletlerine dayandığını gösteriyor. Demokrasiyi kimin ilk bulduğunun ötesinde Keane bize, bugünkü demokrasi anlayışımızın birçok medeniyetin ve dinin etkisiyle oluştuğunu gösteriyor. Bugün ise, demokrasiye ait müsbet kavramlar Batı ile, menfi kavramlar ise Doğu medeniyetleri ile anılır vaziyette. Zira, dünyanın genel durumuna bakınca manzara maalesef bunu göstermektedir.

Demokrasinin bu uzun yolculuğu, bir yazı ile ortaya konulmaktan çok daha karmaşık ve uzun bir serüven. Yukarıda yazılanlarla anlatılmak istenen, tarih içerisinde doğduğu topraklara ve onu oluşturan insanlara yabancılaşan bir demokrasi olgusu ile karşı karşıya olduğumuzdur. Ayrıca, bunun yanında, eğer coğrafya kader ise, bizim coğrafyamızın kaderinin çok daha parlak ve münevver olduğunu göstermektir. Günümüze dönecek olursak, az evvel de belirttiğim üzere, demokrasinin insanlığa yol gösterdiği düşünülen değerleri, seçme ve seçilme hakkı, hukukun üstünlüğü gibi kavramlar Batı ile eşleştirilmektedir. Genel resme bakıldığında bu kanaatin nispeten doğru olduğunu gözlemliyoruz. Doğu’da ise, maalesef ki bilhassa İslam dünyasında karmaşa ve despotizm hakim durumdadır.

Demokrasisinin Kırılganlığı ve Toplumsal Ayrılıklar

Tekrar yüzümüzü Batı’ya dönecek olursak bugün müsbet birçok alanda önde görülen Amerika gibi devletlerin birçok sorunla baş başa olduğunu görebiliriz. Kendisini demokrasinin koruyucusu olarak konumlandıran dünyanın en büyük ekonomisi ve askeri gücüne sahip Amerika’ya bakıldığında son aylarda yaşananların demokrasi ile telif edilmesi mümkün değildir. Kampüslerdeki protestolara karşı dengesiz güç kullanımından, hukuk önünde suçluluğu ispatlanan Trump’ın mahkemesinden sonra 53 milyon dolar bağış almasına kadar yaşananlar, demokratik değil aksine polarize olmuş bir toplumun emareleridir. Bunun dışında Amerika’nın genel atmosferine baktığımızda çok ciddi bir toplumsal ayrılık olduğunu gözlemliyoruz. Ülkenin Demokrat partiyi destekleyen yarısı, ilerici ve demokratik fikirleri savunduğunu söylerken, ülkenin Cumhuriyetçi kısmını demokrasiye zarar vermekle, mantıksızlıkla suçluyor. Cumhuriyetçi Trump destekçileri ise, Demokratları ülkeyi batağa sürüklemekle, ilericilik adı altında birçok değeri ayaklar altına almakla suçlamaktadır. Kimin haklı kimin haksız olduğu tartışmaları bir yana, meselede zarar gören demokrasi ve onun ilkeleri oluyor. İnsanlar doğruyu savunma kisvesi adı altında birbirlerine düşmanlık besliyor. Her karşı görüşün ileri sürdüğü fikre mantık çerçevesinde değil, reaksiyonel tepkiler verip adeta Amerikan toplumunun içinde oluşan bu yarığı besliyor. Günün sonunda ise bu düşmanlık ve ayrılıklardan beslenen Trump gibi popülist figürler zafer kazanmış bir kumandan edasıyla kendi ajandalarını ve çıkarlarını koruyorlar.
Bu manzaraya bir çözüm aradığımızda, bu çözümün her bir vatandaştan başladığını söylemek gerekir. Devletlerin radikal adımlarla öne süreceği çözümleri beklemek yerine, demokrasi ilkelerinin çatısı altında yaşayan bizlere düşen görevler vardır. Bu konuda yakın zamanlarda Amerika’daki demokrasinin sorunlarını ele alan iki Harvard Profesörü Steven Levitsky ve Daniel Ziblatt, How Democracies Die kitabının sonlarına doğru isabetli bir çözüm önerisi sunuyorlar. Yazarlara göre; zıt görüşten insanların, zıt görüşte dini inanışa sahip grupların, farklı altyapıda insanların bir araya gelip toplum meseleleri adına koalisyon kurmaları önem arz etmektedir. Zira, en mühim koalisyonlar aynı düşünen değil, farklı düşünenlerin bir araya gelip kurdukları gruplardır diyerek bitiriyorlar. Bu düşünceden hareketle, dünyanın siyasi ve sosyal olarak ayrıldığı, düşmanlıkların arttığı bu dönemde hoşgörü zemininde diyalog halkaları oluşturup, farklı diye tanımladığımız insan ve grupları daha çok tanımanın fırsatları aranmalıdır.
Fatih Global olarak, vizyonumuzda belirttiğimiz üzere, doğru bilgiyi hızlı bir şekilde dünyaya ulaştırarak bu hoşgörü zeminini oluşturma gayesi içerisindeyiz. Zira bahsettiğim ayrılıkların büyük bir sebebi bilgi kirliliği ve eksik bilgilerin hızla yayılmasıdır.

İlgili Yazılar Özel Metin

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00

Fatih Global, politika, diplomasi, toplum ve ekonomi üzerine derinlemesine analizler ve köşe yazıları sunar. Türkiye’nin hem iç politikasını hem de dış ilişkilerini ele alarak, ülkenin stratejik önemini vurgularken, aynı zamanda küresel meseleleri de kapsamlı bir şekilde işler. Ana odak noktamız Türkiye olmakla birlikte, uluslararası ilişkilere geniş bir bakış açısı sunmayı hedefliyoruz.

Bizi Takip Edin!